hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçe'nin tek yarıda 18'de 17 yaptığı bir ligde 82 puan almasına rağmen tek gol farkla şampiyonluğu kaçırmış takımın teknik diretörüdür.
    bir önceki sene şampiyonla arasında 18 puan olan takımı ertesi sene potaya sokup, son maçın son dakikasına kadar mücadele etmesini sağlayan teknik direktördür.
    ligin en az mağlup olan takımının teknik direktörüdür.
    ligin en az gol yiyen takımının teknik direktörüdür.
    ligin en iyi kalecilerini takıma kazandıran teknik direktördür.
    bundan bir şey olmaz denilen burak yılmaz'ın küllerinden doğmasını sağlayan teknik direktördür.
    dünya kupasında milli takımı üçüncü yapan teknik direktördür.

    ve siz hâla bu adamdan teknik direktör olmaz diyorsanız afedersiniz ama siz bir traktörsünüz.

  • 4 ayın sonunda 39 kilo vermemi, dolabımda bir bahar temizliği ile kutladım bugün.

    dolabımın yaklaşık %70i çöpe gitti bugün. kalanların yarısı da atmaya kıyamadıklarım, birine veririm dediklerim ve bol da olsa daha giyiliri olan şeyler. üstüme normal olan kıyafetim çok az. iç çamaşırından ayakkabıya kadar her şey çöpe gitti. (ayaklarım da ufaldı biraz, şişi indi zaar) şu an sadece iki çift ayakkabım var. biri spor ayakkabım, diğeri de kışlık botlarım. ayağıma giymeye çorap yok. hepsini attım. kıçıma giymeye don kalmadı sadfghfdfs hepsi çöpte. kabanlar, kazaklar, ceketler, elbiseler, pantolonlar, pijamalar... hepsi gitti.

    kelimenin tam anlamıyla, üstüme giyecek hiçbir şeyim yok. iyice kıvama gelene kadar alışveriş yapmamaya karar vermiştim üstelik. ama artık dondur çoraptır alıcaz mecbur. buna rağmen, aşırı mutluyum. işte kilo vermek böyle bişey.

    niye kıyafetlerini çöpe attın diye darlayanlar için edit: size ne arkadaş, size ne? ister çöpe atarım ister saklarım istersem yakarım istersem makasla kırpık kırpık yaparım yaa, babamın oğlu musunuz arkadaş "niye çöpe attın birine versene" diye hesap soracak kadar? ki zaten kalan kıyafetlerin bir kısmını "birine vermelik" olarak ayırdığımı belirtmişim. ki o birine vermelikler, hiç giyilmemiş olanlar. millet sırf fakir diye benim giye giye sündürdüğüm kıyafetleri kabul etmek zorunda mı? donumdan çorabıma her haltımı attığımdan bahsediyorum, eleman mesaj yazıyor niye birine vermedin diye. eski donumu mu vereyim lan bu kadar mı sapıksınız? manyak mısınız arkadaş? çok meraklıysan git sen dolabındaki eskilerini ver bi fakire. emin ol yer bezi yapıyorlar.

    birine hayır yapılacaksa, gidilip yeni alınır verilir. "al ben bunları giydim giydim paraladım, şimdi de sen giy" diye giyilmiş kıyafet verilmez insanlara. ayıp denen bişey var yaa...

  • galatasaray, benfica'yı yendiği için kasasına 1.680.000 $ girecek.

    bu para 560.000.000 fb yandex aramasına denk geliyor.

  • poşetten para alma durumunu ben de pazarlama hatası olarak görüyorum. ancak pazarlama hatası olarak görenler bir çözüm önerisinde bulunmamış. bazı kişiler de poşetten para alınarak poşet israfının engellenebilir olabileceğini savunmuş.
    benim önerim : her bir ürün için ürüne belli miktarda poşet parasını eklersin. kasada da bunu hesaplarsın. örneğin bir ürünün satılması istenen tutarı 9,75 tl ise 0,25 tl poşet parası eklersin ve 10 liradan satarsın. satınalma kararına etkileyecek bir tutar değil sonuçta. kasada da müşteri örneğin bu üründen 4 adet aldıysa, poşet almazsanız 1 tl iadeniz oluşacaktır dersin. müşteri kendi karar verir o 1 lirayı alıp almamaya. poşet kullanması gerekiyorsa bunu reddeder ve poşeti kullanır. 1 lirayı almak istiyorsa da alır ve poşeti israf etmemiş olur. müşteri taciz edilmemiş olur, ekstra indirim algısı da yaratılabilir.

  • hamit altıntop sakatlandığında halama akciğer kanseri teşhisi koymuşlardı.

    halam, onca kemoterapi gördü akciğer kanserini yendiğini öğrendim bugün, bu hamit hala iyileşemedi.

    bacağı komple koptu yeni bacak mı diktiler bu adama nasıl bir sakatlık bu amk.

    edit: adam yılda bi kere aklıma gelir entry yazarım, bileğini kırar. adını anmamı istediğiniz kaynananız filan varsa söyleyin yani.. biraz okkalı anarım adını direk mefta.

  • milletvekilliği zamanında trt yorumculuğu yaptırılıp baya bir devlet parası yemiş eski futbolcudur.
    - chp bu olaya itiraz etmiş, önerge vermiştir.
    - akp oyları ile önerge rededilmiş. üstüne aymaz bir şekilde savunulmuştur.
    - o paranın ne kadarı gitmiştir örgüte sen düşün.
    - yatacak yeriniz yok .

    edit: hukuki düzenleme

  • 2016 avrupa şampiyonasına katılma primi oyuncu başına 150.000 euro , 500.000 euro yapılmasına rağmen bunu beğenmeyen, 650.000 euroya fit olan vatansever tok gözlü türkiye a milli takımının futbolcuları. kupayı kazanan portekiz oyuncularının 275.000 euro prim aldıkları düşünüldüğünde fedakarlıkları göz yaşartmaktadır.

  • cevabı en kısa şekilde özel tüketim vergisi olarak cevaplanacak bir sorudur.

    türkiye’de neden ilgi görmediğine odaklanabilmek için önce dünya’da neden ilgi gördüğünü anlamak gerekiyor. kapitalizm’in hakim olduğu dünya’da sınıflar her zaman var olacaktır.

    insanların bu sınıflı sisteme isyan etmemesini sağlayan unsur ise en temelinde bir gün sınıf atlayabileceklerine olan inançlarıdır. bu sınıf farklarını yaratan şey ise en temelinde risk alan önceki kuşakların, bu risklerden fayda sağlayarak birikmiş kapitalini sonraki nesle aktarmasıdır.

    birikimli ilerleyen bu kapital yüzünden sınıflar arası maddi farklar her geçen gün açılıyor. kapitalizm ise hakimiyetini sürdürebilmek için biri pozitif diğeri negatif olan iki yönteme başvuruyor.

    negatif olanı, neoliberalizm üzerinden maskelenen ve görünürde maddi temele dayanmayan kontrollü kaos ikilikleri yaratmaktır. türkiye bu yüzden çok yıpranıyor, bunlar arasında sözlükte de gündem olmuş red pill-feminizm, futbol fanatizmi konulu tartışmalar, laik-dindar gerilimi, türk-kürt zıtlıkları sıralanabilir. temel motivasyonu ise maddi farklılıkların gündem olmasını engelleyerek, toplumun tüm dikkatini ve enerjisini bu gündem üzerinden şekillendirmesini sağlamaktır. kutuplaştırıcı siyaset özellikle ekonomik gidişatı iyi olmayan çevre kapitalist ülkelerde iyi bir neoliberal iktidar aracıdır.

    pozitif olan yöntem smart is the new sexy ekolüyle birlikte popülerite kazandırmaya çalıştıkları bilimle ilgili gelişmelerdir. hatta sapyoseksüelizm gibi kavramları literatüre sokarak bunu kadın-erkek ilişkileri üzerinden değerli hale getirmeye dahi kalkmışlardır. peki bu yöntem neden pozitiftir diye sorabilirsiniz. pozitif olmasının nedeni bilim/kapitalizm ilişkisinin kapitalizm’in ömrüne olan katkısıdır.

    hangi toplumsal, sosyoekonomik, iktisadî ideoloji ile toplum tasavvuru hasıl etmeye çalışırsanız çalışın, katma değer üretmeyen bir toplum çökmeye mahkumdur. bilim’in bu minvaldeki katma değer üretme potansiyeli ise tek gerçektir.

    siz yaratılan kapitalist duvarlarla maddi sınıflar yarattıkça, bilim o sınıf atlama aracı olarak kullanılabilme yan etkisini hiçbir zaman kaybetmeyecek yanıyla insanların sınıf atlama inancını diri tutacaktır.

    kapitalizm’in özellikle merkez ülkelerde popüler kültür öğeleri kullanarak gençleri bilime yönelten yaklaşımı sistemin devamı için her geçen gün daha da elzem hale gelmektedir. sıradan bir spider-man filminde dahi akran zorbalığına maruz kalan bilim tutkunu genci kahramanımızın zorbalardan kurtarması ve onu takdir etmesi bile alt metinde bilimi destekleyen bir mesajdır.

    sadece bu basit örnek de değil, the big bang theory, chuck, breaking bad (evet breaking bad de dahil zira teknik altyapı filmin kahramanı kimya hocamızın zihninden çıktı) gibi diziler smart is the new sexy akımı, sağda solda ortaya çıkan ama dandik okul mezunu olup ben sapyoseksüelim diye gezinen insanlar, ki beğenin ya da beğenmeyin kahir ekseriyeti kadındır bu insanların, sadece bu toplumsal yönlendirmenin birer tezahürüdür.

    kısacası bilim’in dünya’da ilgi görme nedenlerinden kapitalist çerçevedeki temel motivasyon, dikey sınıf hareketliliğine izin vermesi, sosyal çerçevedeki motivasyon diğerleri tarafından takdir görme ve bireysel düzlemdeki temel motivasyon ise maslow’un son basamağı olan kendini gerçekleştirme ve insanlığa sunulan katkının berrak bir zihinde getirdiği salt mutluluktur.

    türkiye’de ise bilim’in ilgi görmemesinin temel iki nedeni vardır. her ne kadar neoliberal kutuplaştırma aracı olarak kullanılsa da, türkiye’deki gelenekçi-modern kutuplaşması kimine göre tanzimat dönemi’ne kimine göre ise yeniçeri ocağını kaldırmayı düşünen padişah genç osman’a kadar götürülebilir. bu ikilik yüzünden bilim ile daha doğrusu teknik bilgi ile sınıf atlama şansı elde etmiş kesim genellikle ülke çoğunluğunu oluşturan muhafazakar kitle tarafından kuşkuyla karışık milli değerlerinden uzaklaşmakla suçlanır. bu ikiliğin siyasi manipülasyon aracı olarak kullanılması sonucunda ise bu ayrım daha da çok katmerlenmiştir.

    bu türkiye’ye özgü tarihi arka planı da olan bir nedendir. bu neden üzerinden devşirilen siyasi gücün ise, başlıkta da dediğim gibi katma değer üretebilecek bir toplum tasavvuruna sahip olması mümkün görünmüyor.

    siyasi ve toplumsal arka planı bu olan bir sistemde, devlet aygıtı ise katma değerli bir yönetim şeklini toplumsal bir gerçeklik olarak topluma kabul ettiremiyor ve dahi ettirmek de istemiyor. bu sistemde rolü son derece sınırlı olan teknik altyapısı olan insanlar sadece devletin istediği ve ihtiyaç duyduğu alanlarda yetişiyor, ki bu sektörlerin en başında da savunma sanayi geliyor. devlet içi hizmet sektöründe ise en kıymetlileri arasında sağlık çalışanları geliyor. bunun haricinde birkaç icracı bakanlık dışında da teknik bilgi birikimi ve bilime ihtiyaç duymayan bir sistem yaratılıyor.

    devlet kendi ihtiyaçlarını sınırlı sayıda nitelikli katma değer üzerinden devşirmeye kalktıkça ise dışsal ekonomik para bolluğuna bağlı olarak dolaylı vergilerle daha çok gelir yaratmaya çalışıyor, çünkü katma değer üzerinden alınan vergiler ve dolaysız vergiler bu ekonomik açlığını dizginlemekten uzakta kalıyor.

    pozitif kapitalizm’in yani insan hakları, demokrasi, gelişkin hukuk sistemime sahip bir kapitalizm tasavvurunun bile önünü alamadığı nihai son olan sınıfsal uçurumu kendi eliyle yarattığı dolaylı vergilerle daha da azdırmakta kararlı olan devlet politikası sonucu halk yığınlarında eğitim/bilim yoluyla sınıf atlanabileceğine karşı olan inanç giderek artan bir hızla erozyona uğruyor.

    toplumsal çözülme ve yozlaşma süreci de tam olarak böyle başlıyor. insanların sınıf atlamaya olan arzusu, bilim olsun olmasın bakidir. zaten kapitalizm’i dünya’ya egemen kılan şey de budur. bilimin, ya da daha geniş bir kapsamla nitelikli olan her türlü emeğin bu sınıf atlama aracı olan niteliğinden uzaklaşması sonunda farklı yolları düşünmeye başlayan insanlar türüyor.

    toplumda bunları bilim’den daha çok duyuyoruz. siyaset, futbolculuk, oyunculuk, şarkıcılık vs. gibi meslekler üzerinden sınıf atlamaya meyilli toplum yapısı da medyadan bilimsel içerikli haberler yerine bunların magazine edilmiş hallerini veya anlamsız siyasi retorikleri talep ediyor.

    özet: dünya’da bilim’e ilgi sürekli artırılıyor çünkü toplumsal gelişimin ve hakim kapitalizm’in sürmesinin tek şartı bilim’dir. türkiye’de bilim’e ilgi sürekli azalıyor çünkü insanların bilim’le sınıf atlanabileceğine olan inançları her geçen gün yok oluyor. bu azalınca da orijinini bu noktadan alacak olan katma değerli üretim, insanlığa katkı, toplumsal gelişim gibi ayaklar her geçen gün o toplumda yerini kaybediyor ve biz de buna yozlaşma diyoruz.

  • karavan (veya rv) denen araclar iki turludur. kamyonetin arkasina baglanip cekilenler, bir de otobus gibi tek bir aracta birlesmis olanlar.

    ilki: https://res.cloudinary.com/…starcraft_satellite.jpg

    ikincisi: https://res.cloudinary.com/…/thor_freedom_elite.jpg

    bunlarin ikisinin de surumu asiri derecede zordur. ozellikle otobus veya kamyon surme konusunda tecrubeniz yoksa karavanla gezmek size kolaylik ve keyiften cok zahmet verir. bunlarin surumu ayri dert, park edilmesi ayri dert, yakiti ayri dert, saymakla bitmez. bir de ilk siradaki karavan cesidini cekebilmek icin normal araba yetersiz kalir. turkiye'de cip denilen araba turleri (suv) bile bu karavanlari ikina ikina cekebilir ve yokuslu, tumsekli veya engebeli yollarda asiri derecede zorlanir. duz yolda da saatte 50-60 km hizla bile zar zor ceker. bu karavanlari hakkini vererek cekebilmek icin toyota hilux veya ford f-150 gibi pick up kamyonete ihtiyac duyulur.

    aslinda bunun guzel bir cozumu var, o da karavan ile araba arasinda olan "camper" adi verilen araclardir. camper'lar gunumuzde ortalama bir minivan'la ayni boyutlarda olan, arka koltuklarin yataga donustugu, catinin yukseldigi muhtesem araclardir. surmesi de, bakimi da, park etmesi de, kullanimi da normal karavanlara gore cok daha kolay ve hesaplidir. ayrica bir rv'ye gore ucte bir oraninda (bazen de yari yariya) daha az benzin yakar. camper arac turleri tam bir muhendislik ve dizayn harikasidir cunku ufacik bir alana cok fazla fonksiyon sigdirilir ve bunlari gordukce dizayn eden muhendislerin zekasina hayran kalirsiniz (asagidaki videolara bakabilirsiniz).

    bu konuda favori aracim volkswagen california. bu arac boyut olarak bir minibusten daha ufak ama aracin icinde bir rv'yi aratmayacak kadar ozellik var. bahsettigim arac sudur:

    https://i.ytimg.com/…/swtpoh-hzgy/maxresdefault.jpg

    aracin icinde ufak bir mutfak, ufak bir firin, dus seti, 2 tane cift kisilik yatak, elbise asmak icin ufak dolaplar, ufak bir buzdolabi ve dondurucu, katlanabilir masa ve sandalyeler bulunmakta.

    https://images.honestjohn.co.uk/…california~(7).jpg

    https://res.cloudinary.com/…jltkentcdtbpdjnuim3.jpg

    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…hhvwf0svgy0pnpp

    https://www.campervantastic.com/…3a0f9_dsc_2442.jpg

    bu kadar ufak bir alana bu kadar sey sigdirmak tam bir tasarim harikasidir. adamlar bildigin bir rv'nin yari veya ucte biri boyutundaki bir araca bir rv kadar sey sigdirmislar (tuvalet haric). aractaki her sey katlanarak baska seylere donusuyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=6fb2ejskhyy

    su abimiz aracin altini ustune getirerek tum ozelliklerini uygulamali olarak gostermis: https://www.youtube.com/watch?v=swtpoh-hzgy

    mutlaka izleyin derim.

    bu hatun da surekli camper'iyla geziyor ve seyahat konulu guzel bir youtube kanali var. su videoda gezdigi camper'i tanitmis: https://www.youtube.com/watch?v=eoxinbjqg1a

    aslinda camper'lar 1960'lardan beri bilinen bir konsept. mesela yan komsumda cok eski model bir camper var ve hala kullaniyor. yine de eskiden mercedes, volkswagen, toyota gibi firmalar camper isine epeyce yatirim yaptiktan sonra bir sure boyunca pek yatirim yapmamislar ve yenilikten uzak durmuslar. son 5-6 senedir de yeniden bu alanda yatirimlar yapilmaya baslanmis ve araclar yeniden guzellesmis ve yeni inovasyonlar kazanmis. son yillarda instagram gibi uygulamalar sayesinde insanlar daha fazla seyahat edip kamp yapmaya baslayinca ve benim gibi rv ve karavan surmekten nefret eden bir suru insan olunca bu alanda daha da cok yatirim yapilmis.

    mesela su video'da 1996'dan kalma bir camper tanitiliyor: https://www.youtube.com/watch?v=72qi7ll5-qu

  • her zerresiyle ahlaki bir çöküş yaşayan ülkem.

    bugün sabah uyandım. önce markete fırına uğradım. marketten üzerinde indirimli etiket olan bir kaç ürün almıştım. yolda fişi incelerken indirimli değil normal fiyattan geçtiğini farkettim. kendimde dönüp hesap soracak gücü bulamadım. içimden sövdüm eve yürümeye devam ettim.

    yürürken aracımı park ettiğim sokaktan geçiyordum. biraz dikkatli bakınca dün gece yine birinin şoför kapısı ve arka kapıya boydan boya sürttüğünü gördüm. aracı yaklaşık 5 ay önce aldım. bu sanırım 4. ya da 5. kez kapı önünde aracıma hasar veriliyor. hatta bir tanesi bayağı kapıyı göçertmiş. hepsi benim görmediğim muhtemelen gece saatlerinde oldu. aracın ön tarafında cep telefonumun yer aldığı bir görsel var. 5 kere ya 5 kere oldu benim bir kere bile telefonum çalmadı. bir allahım kul aracınıza hasar verdim gelin bakalım demedi. herkes mi kötü arkadaş herkes mı ahlaksız? bu durum beni maddi hasardan bin kat daha fazla üzüyor. yaşama sevincimi elimden alıyor. ben artık nefes alamıyorum.

  • dün akşam beni ağlatan ülke.
    varşova’da yaklaşık bir senedir yaşadığım binada yaşlı bir çift var. sürekli kapımı çalarlar. yalnız yaşadığımı bildikleri için yemek verirler. şahane yemekler yapan polonyalı bir çift. çocukları hollanda’da yaşıyor. neyse dün akşam internetten ads gs maçına bakıyorum. yine kapım çaldı. zaten kimse kapımı çalmadığı için şu aralar bu polonyalı amca ya da teyze diye düşündüm açtım.
    kapımın önünde kocaaaman bir kutu.
    içinde bir sürü hediyelik eşya.
    neler yok ki? gömlekler kravatlar pantolonlar... çikolatalar, kitaplar, müzik kutuları, parfümler, yok yok... hepsi özenle paketlenmiş. kocaman bir kutu. üzerinde bir not;
    “sen değerlisin. bunu asla unutma.”
    neler neler düşünmüşler.
    hepsi benim zevkime göre ince düşünülmüş hediyeler.
    yılbaşı hediyesi ayarlamışlar.
    ulan ben hayatımda bir kez bile böyle değer gördüğümü hatırlamıyorum.
    türkiye’de en son birlikte olduğum sevgilim bile ilk önce benim ona hediye almamı beklerdi.
    ben almayınca trip atardı.
    oturdum ağladım.
    hüngür hüngür.